TATLANDIRICILARIN ARDINDAKİ GERÇEK

Özge Toktaş

                              
Basit şeker tüketiminin atması, hareketsiz yaşam, batı tipi besleme obeziteyi çağımızın hastalığı haline getirmiştir. 2010 yılında TURDEP II verilerine göre Türkiye’de obezite prevalansı %31,2 bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 verilerine göre dünya genelinde obezite 1975 yılına göre 3 kat artmıştır. Şeker ve şeker eklenmiş ürünlerin( kek,  bisküvi, çikolata, asitli içecekler, meyve suyu…vb.) tüketimiyle farkında olmadan yüksek kalorili ve boş kalori almaktayız. Bu besinlere olan ilgi arttıkça hem şeker tadını sağlamak hem de boş kaloriyi azaltmak amacıyla 19. Yüzyıldan itibaren yapay tatlandırıcılar hayatımıza girmiştir. Tatlandırıcılar gıdalara şeker tadı vermek ya da gıdaların tadını arttırmak için kullanılan katkı maddeleridir. Tatlandırıcılar, glisemik indeks ve kalori değerlerinin düşük olması nedeniyle şekere alternatif olarak tüketilmektedirler. Tatlandırıcılar; doğal tatlandırıcılar, şeker alkolleri ve yapay tatlandırıcılar olarak sınıflandırılırlar. Doğal tatlandırıcılar,bitkilerin çeşitli bölümlerinden elde edilirler. Şeker alkolleri, doğal olarak meyvelerde ve sebzelerde bulunan karbohidrat türevleridir, ancak mono ve disakkaritlerden kimyasal olarak da üretilmektedirler. Yapay tatlandırıcıların tatlandırma gücü yüksek, kalorisi ve glisemik indeksi sıfıra yakındır.
Yapay tatlandırıcılar, insülin direncini ve obeziteyi azaltmaya yardımcı olmak için bir şeker ikamesi olarak geliştirilmiş olsa da, hem hayvan modellerinde hem de insanlarda elde edilen veriler, yapay tatlandırıcıların etkilerinin metabolik sendroma ve obezite salgınına katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir. Yapay tatlandırıcılar, konakçı mikrobiyomunu değiştiriyor, tokluğun azalmasına neden oluyor ve glikoz homeostazını değiştiriyor ve artan kalori tüketimi ve kilo alımı ile ilişkili görünüyor.
Yapılan bir çalışmada yapay tatlandırıcıların, bağırsak mikrobiyomunu değiştirerek farelerde ve farklı insan alt gruplarında glikoz intoleransını indükleyebildiği gösterilmiştir. Kemirgen çalışmalarıyla ilgili olarak, 11 haftalık sakarin tüketiminden sonra farelerde obez bireylerinkine benzeyen artan bir Firmicutes:Bacteroidetes oranı bulundu. sakarinin yanı sıra, sukralozun kolonda biriktikçe farelerde mikrobiyotayı sürekli olarak etkilediği bulundu. asesülfam-K tüketimi, normal ADI-dozajı üzerine 8 haftalık tüketimin ardından farelerde kısa zincirli yağ asitleri(SCFA) seviyelerini etkilemediği gözlenmiştir.
Özellikle yapay tatlandırıcılar, farklı özelliklerinden dolayı birbirinden farklı şekilde metabolize edilir. Tek bir yapay tatlandırıcının metabolik etkilerinin tüm yapay tatlandırıcılara genellenmesi uygun değildir. Birçok kemirgen çalışması yapay tatlandırıcıların metabolik etkilerini değerlendirmiş olsa da, insanlarda uzun süreli çalışmalar azdır. Şimdiye kadar gerçekleştirilen klinik çalışmaların çoğu, yapay tatlandırıcıların vücut ağırlığı ve glisemik kontrol üzerinde önemli bir etkisi veya yararlı etkisi olmadığını bildirmiştir, ancak çoğu çalışmanın çalışma süresinin sınırlı olduğu vurgulanmalıdır